Mevsimler değişti, insanlar değişti, komşuluklar, dostluklar teker teker yok oluveriyor siyah beyaz TV gibi… Her geçen gün güzelliklerle dolu o güzelim yılları mumla arar olduk…
Eskiden kar adına yakışır bir şekilde yağardı Gökten beyaz çarşaflar yere sarkıtılmış sanırdı uzaktan bakanlar .
Çocuktuk …
Saftık…
Kim ne derse inanırdık…
Annelerimiz ve babalarımız gece yaramazlık yaptığımızda , kurtların kapıya geldiğini bizi dinlediğini söylerdi . Korkudan yorganı tepemize kadar çeker nefes bile alamazdık. Öyle de uykuya dalar giderdik..
Olurda keyfi yerinde ise bize masal anlatan annemizi pür dikkat dinlerdik ..
Öyle pokemon, süpermen falan değil …
Keçi ile yavrularını, devlere kafa tutan Ali’yi Fatmacıģı gözümüzde kahraman bilirdik.
Sobanın üst kısmından tavana yansıyan ışığın gölge oyununda hayal alemine dalarlık...
Gaz lambaları vardı her evde birde
Cılız titrek bir ışığı ve baş ağrıtan bir kokusu ama küçük odamızı aydınlatan gaz lambaları vardı.
Akşam erken çökünce köye
Güneş mesaisini bitirmiş dağların arkasına yol almış olurdu argın yorgun ..
Ve o lambalar inerdi duvarlardan tek tek... önce lambası silinir ardından fitili yukarı doğru çekilip ateşlenirdi …
Uzaktan izlerken sanki minik bir ateş perisi dans ediyor eteğini sağa sola savuruyor gibiydi. Cam pencere kapalı olmasına rağmen bir pervane böceği o ateş perisinin cazibesine aldanıp lambanın etrafında dönüp dururdu hep ve çoğu zaman ona dokunur dokunmaz yanıyordu ...
Sonra mı...
Sonrası elektrik geldi köylere…
Kapımıza kadar inen kötü kurtlar , şengülümlü devli masallar ve o aşıkını narına yandıran lambalar annemin çatıya attığı o sandıkta kaldılar. ..
Yorum Yazın