NİSAN BİLDİĞİM BİR YERDEN GELDİ

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
NİSAN BİLDİĞİM BİR YERDEN GELDİ
Abone ol
Başarılı oyuncu Demet Özdemir Instyle dergisinin ağustos kapağında yer aldı. Dergi için verdiği röportajda hem hayatı hem de 2. sezonu merakla beklenen Eşref Rüya’daki karakteri hakkında açıklamalar yaptı.

Onu sadece ekran önünde canlandırdığı karakterlerle değil, kamera arkasındaki dürüst, sorgulayan ve kendine yol çizen haliyle tanımak da çok keyifli. Yaz ruhunu iliklerimize kadar hissettiğimiz çekim gününün ardından bir ilke imza atıyor, kapak röportajımızı Beyoğlu’nda, Speakeasy konseptli içerik üretim ve etkinlik platformu Lu Community’de yer alan LuCast Studio’da gerçekleştiriyoruz.

Her zaman olduğu gibi ortamın enerjisini anında yükselten Demet’le, oyunculuğun, şöhretin, toplumun ve kadına biçilen rollerin dışına çıkıyor, kendini koruma çabasını, sevme biçimlerini, değişimle kurduğu inişli çıkışlı ilişkiyi konuşuyoruz. Sohbetimize nasıl olduğunu sorarak başlıyorum. “Uzun zamandır ‘Nasılsın?’ diye kimse sormamıştı deyip ağlamaya başlamayacağım ama...” diyerek gülüyor. “Her şey yolunda, yoğun bir süreç geçirdim. Şimdi tatildeyim ama İstanbul’dan pek çıkmadım. Daha çok dinlenme odaklıyım. Yeni sezon için biraz enerji toplamaya çalışıyorum.” 30’lu yaşların insanın üzerindeki olası etkilerini konuşuyoruz. Genel kanının aksine, onu hiçbir anlamda etkilemediğini söylüyor. “Ben sayılardan ziyade, içeride hangi yaşa tutunduğumuzla ilgileniyorum. Tabii ki çok şey öğrendim, bazen de ısrarla reddettiklerim oldu. Bunun yaşla değil de tecrübeyle doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. Örneğin eskisi kadar sabırsız olmamaya özen gösteriyorum hayatımda. Ama insanın heyecanını, hareketli hâlini ya da umutlarını- çok fantastik bile olsalar - engelleyecek bir şey olmamalı yaş.” Demet’i kendi içinde dönemlere ayırır mı peki? “Çalışmaya başladığım zamandan itibaren değişim dönemlerimin sayısı arttı. İş hayatı, var olma çabası, özellikle kadın olduğumuz için güçlü olmak zorunda olmak...  Tüm dönemlerimi deneyimlere ayırdım. Ruh hallerim de hepsine göre çeşitlendi. Sonra başka bir deneyim yaşarken de, dönüşmüş hâlimle oraya entegre oldum.” Bir dönemini söylemesini rica ediyorum, en çılgını hangisi mesela? “Tanınmış olduğum kimliğimi unuttuğum, kendimi daha özgür hissetmeye çalıştığım bir dönem olabilir,” diyor samimiyetle. Yapabiliyor mu bunu? Clark Kent–Superman örneği geliyor aklıma. “Tabii ki yapabiliyorum. En azından deniyorum," diyor.

Büyüdüğümüz aile ortamının tüm yaşantımızı etkilediği söylenir. Onun annesi ve babasından aldığını düşündüğü özellikler var mı? “Bunun dizisini bile yaptık, Doğduğun Ev Kaderindir,” diyor gülerek ve devam ediyor, “Bence karakterimizin yüzde 90’ı büyüdüğümüz ortama göre şekilleniyor. Geri kalan kısmı da salt kendi karakterimizin ortaya konduğu yer: iş hayatı, ilişkiler, arkadaşlar, hayaller... Büyük kısma takılı kalırsa ya ailesini taklit ediyor  ya da travmatize ettiği durumlar fazlalaşıyor insanın. Reddettiğin yere daha çok benziyorsun. İyisiyle, kötüsüyle bunun var olduğunu kabul etmek de bir yüzleşme. Ne kadar iyi yüzleşirsen, kabullenip farklı bir yola gitme cesareti de o kadar artıyor.” Kendiyle ilgili tam olarak barışamadığı ama kabul etmeye çalıştığı bir yönü var mı? “Çok var. Sanırım, benmerkezci olmaya özen göstermeliyim hayatımda. İnsanları rahatsız etmekten çekinirken, aslında kendimi ne kadar rahatsız ettiğimi fark ettiğim bir dönemdeyim. Bu, değiştirmek istediğim yönlerimden sadece biri.”

Ana akım olsun, dijital olsun, hep başarılı ve uzun soluklu işlerde rol aldı. Bunu neye bağlıyor? Şans mı getiriyor, doğru proje seçimleri mi? Yoksa ikisi birden mi? “Bence ikisi de. Bir işe başlarken hissettiğim duygu, bana o işin içindeki herkesi sırtlamayı ve sorumluluk almayı getiriyor. Kendimi bir çalışan gibi de değil, adeta ev sahibi gibi hissediyorum. Galiba bu da cesaretimi, motivasyonumu artırıyor. Tabii ki şans getirdiğimi de düşünüyorum. Bunun yanı sıra doğru projeyi seçmek, doğru zamanda başlamak, iyi bir yapım şirketiyle çalışmak, hatta dizinin doğru gün yayınlanması... Hepsi çok etkili.”

Bu başarılı yapımlardan bir yenisi, Eşref Rüya. İkinci sezonuna hazırlanan dizide canlandırdığı Nisan karakterini soruyorum. “Karakterin daha da derinleşeceğini umuyorum. Kadın karakterleri okurken neye hizmet ettiklerini önemsiyorum. Nisan’ın mücadeleci ruhu ve İstanbul gibi bir yerde kardeşini okutmaya çalışması, aynı zamanda kendi kariyerini de inşa etme çabası beni çok çekti ve biraz da bildiğim bir yerden geldi. Tabii güzel bir aşk hikayesi de var içinde. Uzun zamandır bilmediğimiz, bence yeni kuşağın çok deneyimlemediği, daha uzaktan, daha hayal kurarak, pişmesi beklenen bir aşk bu. Bu da beni çekti,” diyor.

Yeri sağlam bir oyuncu olarak, sektörün değişen dinamikleriyle ilgili neler söyler? Kadın olduğu için zorluk yaşadı mı hiç?  “Kadın olduğum için zorluk yaşayanlar oldu demek daha doğru," diyerek çok güzel bir cevap veriyor ve devam ediyor,  "Elbette başıma geldi ama ben bunu dönüştürmeyi tercih ettim. Çünkü ister set ortamında ister sosyal ilişkilerimde ipleri elime alamazsam,  yapmak istediğim şeylerin gerçekleşemeyeceğiyle çok erken yüzleştim. Bu yüzden bazen çok kararlı, bazen de sesi yüksek çıkan birine dönüştüm. Tabii ki bu durumdan rahatsız olan insanlar da oldu.” Kadın zorbalığına hiç uğradı mı peki? “Başıma geldi diyemem ama kadın olmak, göz önünde olmak ve güzellikle ilgili yapılması gerekenlerle ilgili bize çok şey ezberletiliyor. Bu dayatmaları ne kadar erken kırarsak, o sesleri o kadar az duymaya başlıyoruz. Ben de yüzde 100 yapabildiğimi söylemiyorum ama sektörde maruz kalınan her şeyi görebiliyorum Artık eskisi gibi, ‘Susayım, aman işimi kaybetmeyeyim,’ ya da ‘Ne söylüyorlarsa yapayım,’ yaklaşımlarının büyük oranda kalmadığını düşünüyorum. Tamamen iyileşmiş olmasa da iyiye gideceğini hissediyorum.” Uzun zamandır üzerinde tartışılan bir başka konu da sanatçının sorumluluğu. Demet, toplumsal konulardaki rolü hakkında ne düşünüyor? “Hiçbir şey zorunlulukla ortaya çıkmamalı. Bir duyguyu paylaşmak, birinin hakkını aramak ya da bir şeyi savunmak insanın içinden gelmiyorsa, bunun hissedilebilir olduğunu düşünüyorum ve kimsenin bu konuda zorlanmaması gerektiğine inanıyorum. Bana gelirsek, ben bu konuda inanılmaz hassasiyet sahibi biriyim çünkü tamamen duygularımla tetikleniyorum. Sessiz kalmayı kıymetli bulmuyorum. Yine de bazen öyle bir durum oluyor ki, söylenecek söz kalmıyor. Söylenecek bir şey olmadığı zaman, bu hiçbir şey hissetmediğimiz anlamına da gelmiyor. Bazı hassasiyetler belirledim. Bu hassasiyetler çerçevesinde, duyguma ve öfkeme yenik düşmeyi kabul etmeden, aklıselim bir şekilde ses çıkarmaya özen gösteriyorum.”

İster göz önünde biri, ister sade vatandaş olalım, toplum baskısına bir noktada hepimiz maruz kalıyoruz. Bunu kabul etmek ve sınırları çizmek de, Demet’in üzerinde çalıştığı konular arasında. “Eskiden, bana ne dayatılıyorsa onu yapmaya çalışıyordum. Kendi düşüncemin dışındaki tüm fikirleri doğru sayıyordum. Birkaç yıldır şunu sorgulamaya başladım: Gerçekten ne istiyorum? Özellikle kadınlara vücutları, medeni halleri, okulları, meslekleri üzerinden çok baskı yapılıyor. Bence birçok kadın zorunda olduğu için bir hayat yaşıyor.  Birbirimize ancak deneyimlerimizi paylaşarak güç verebiliriz. ‘Kendi hayat yolunda ilerlemeye devam etmelisin, bu cesareti kendinde görmelisin’ diyebilmek için buradayız.” Bu baskıların tamamen ortadan kalkmayacağını biliyor. Ancak ekliyor: “Kendi iç sesimize güvendikten sonra, insanların ne istediği çok da umurumuzda olmamalı.”

Yakın zamanda katıldığı bir programda, aşkın kısa sürdüğünü ve kimyaya bağlı olduğunu düşündüğünü söyledi. Bu realist bakış açısını çok takdir ediyor ve soruyorum: Kesin bilgi mi? “Bazı insanlar bu cümleye farklı anlamlar yükledi. Eleştirileri kabul ediyorum bu konuda ama anlatmak istediğim başkaydı,” diyor ve devam ediyor, “Bence aşkın kısa sürmesi kıymetli. Aşkı sevgiden ayıran da bu olmalı. Sevgi uzun vadeli bir şey. Ama aşk dediğimiz şey kimya ve merakla, elde edememekle, enerjiyi tüketememekle alakalı.  Eğer aşk uzun sürseydi, sevgi nasıl bu kadar önemli olurdu hayatımızda?” İlişkilerde rahatsız edici biri olduğundan da bahsediyor. “İnsanları en iyi versiyonlarına taşımaya çalışıyorum. Halbuki böyle bir sorumluluğum yok. ‘Neden bu dönemde beraberiz?’ ‘Şu an hayatında olmak istediğin noktada mısın? Bunun için bir yol aldın mı?’ Bunları çözmekle uğraşmayı, ilişki yaşamanın yanı sıra, öğretici bir yerde durmayı da çok seviyorum. Ama artık bunu dengelemem gerektiğini düşünüyorum.” Sohbetimizin tamamını InStyle Türkiye sosyal medya hesaplarında izleyebilirsiniz!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN
MELİS YELMAN’DAN ÖZGÜN BİR YORUMÖnceki Haber

MELİS YELMAN’DAN ÖZGÜN BİR YORUM

BU KEZ 'GÜLÜŞÜNE YANDIM' DİYECEKSonraki Haber

BU KEZ 'GÜLÜŞÜNE YANDIM' DİYECEK

Yorum Yazın