Ülkemizde her 8 kadından biri hayatı boyunca meme kanseri tanısı alıyor. Meme kanseri tedavisini tamamlayan hastaların yumurtalık kanseri riski ile de karşı karşıya olabileceğini söyleyen Jinekolojik Onkoloji Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ateş Karateke, bu hastaların jinekolojik takiplerin uygun bir şekilde yapılması gerektiğinin altını çizdi. Ailesel hikayesi olan olguların belirlenmesinin çok önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Karateke, “İkincil kanserler bu kişilerde daha sıktır ve ailenin diğer bireylerinin takibi gereklidir. BRCA 1 ve BRCA 2 mutasyonu taşıyan bireyler, 25 yaşından sonra yıllık magnetik rezonans görüntüleme ile ve her 6 ayda bir meme klinik muayenesi ile takip edilmelidir.” şeklinde konuştu.
Günümüzde meme kanseri tedavisini başarıyla tamamlamış olan pek çok kadının jinekolojik takiplerinin uygun bir şekilde yapılamamasının önemli bir sağlık problemi olarak karşımıza çıkıyor. Jinekolojik Onkoloji Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ateş Karateke, kapsamlı ve bütüncül bir takibin; meme kanserini yenmiş olan bu hastaların hem sağ kalım oranını artıracağını hem de yaşam kalitelerini yükselteceğini savundu. Prof. Dr. Karateke, “Jinekoloji takibi yapılan tüm hastalarımızın meme kanseri riski, kişisel ve aile geçmişlerine dair sorgulanmalıdır. Yaş gruplarına bağlı olarak hastalar, kendi meme muayenelerini, klinik muayeneleri ve mamografi taramalarını düzenli olarak yapmalıdırlar.” dedi.
MEME KANSERİNİN YANI SIRA DİĞER KANSER TÜRLERİ AÇISINDAN DA RİSK OLUŞTURUYOR
Meme kanseri tedavisini tamamlayan hastaların yumurtalık kanserinin yanı sıra bazı kanser türleri açısında da risk altında olduğu konusunda uyaran Prof. Dr. Karateke, “Evre 1’de tedavi edilen meme kanserli olguların 5 yıllık sağ kalım oranı yüzde 98’lere ulaşmıştır. Meme kanserli olguların yüzde 10’unu ise kalıtsal meme kanseri olguları oluşturmaktadır. Eğer hasta kalıtsal hastalık açısından riskli kabul edilirse, genetik araştırmadan fayda görecektir. En sık mutasyonlar BRCA 1 ve BRCA 2 genlerinde olmaktadır. Bu genlerdeki mutasyonlar, olgularda yalnızca meme kanseri açısından değil yumurtalık ve fallop tüp kanserleri açısından da risk oluşturmaktadır.” dedi.
“İKİNCİL KANSERLER BU KİŞİLERDE DAHA SIK”
Ailesel hikayesi olan olguların belirlenmesinin çok önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Karateke, “İkincil kanserler bu kişilerde daha sıktır ve ailenin diğer bireylerinin takibi gereklidir. Özellikle 1’inci derece akrabalarında over kanseri ve premenopozal dönemde meme kanseri olan olgular, 40 yaşından önce meme kanseri olan olgular, her iki memesinde primer meme kanseri olan olgular genetik araştırma için uygun bireylerdir. BRCA 1 ve BRCA 2 mutasyonu taşıyan bireyler, 25 yaşından sonra yıllık magnetik rezonans görüntüleme ile ve her 6 ayda bir meme klinik muayenesi ile takip edilmelidir. Bu olgularda, diğer meme kanseri risk azaltıcı stratejileri de masada olmalıdır. Bunlar, koruyucu meme dokusunun çıkarılması ve selektif estrojen reseptör modülatörleri olan ilaçların kullanılmasıdır.” ifadelerini kullandı.
“YUMURTALIK KANSER TARAMA YÖNTEMLERİ HER ZAMAN ETKİLİ OLMAYABİLİR”
“Bu durumdaki hastalarda artmış yumurtalık ve fallop tüpü kanseri riski nedeniyle jinekologlar, hastaların yaşına ve tercihlerine bağlı olarak, tıbbi ve cerrahi seçenekleri anlatarak oluşabilecek ciddi problemleri azaltmaya çalışmalıdır.” diyen Prof. Dr. Ateş Karateke, “Genel olarak BRCA taşıyıcılarında 30-35 yaşlarından başlayarak Ca 125, trans vajinal ultrasonografi ve klinik muayene ile tarama önerilmektedir. Bununla birlikte hastaların; yumurtalık kanser tarama yöntemlerinin, kanseri erken yakalamakta her zaman etkili olmayabildiğini bilmeleri gerekir. Oral kontraseptiflerin kullanılması yumurtalık kanseri için koruyucu da olsa meme kanserli olgularda kullanılmasını önermemekteyiz.” şeklinde konuştu.
YUMURTALIK VE TÜPLERİN ALINMASI JİNEKOLOJİK KANSER RİSKİNİ YÜZDE 96’YA VARAN BİR ORANDA AZALTIYOR
Yumurtalık kanser riskinin genellikle 40 yaşından sonra arttığını dile getiren Prof. Dr. Karateke, “BRCA mutasyon taşıyıcılara, olgu aile planlamasını tamamlamışsa veya olgu 35 yaşını aşmışsa; yumurtalık ve fallop tüplerinin alınmasını önermek doğru bir seçenek olacaktır. Yumurtalık ve tüplerin alınması jinekolojik kanser riskini yüzde 85 ile yüzde 96 oranında azaltacaktır. Primer periton; yani karın iç zarı kanser riski BRCA mutasyonu taşıyan olgularda devam edecektir. Uterusun; yani rahimin yumurtalık ve tüplerle birlikte alınması olgunun tercihine bırakılabilir. Rahimin alınması, rahim kanseri olarak tanımladığımız endometrium kanser riskini; özellikle tamoksifen kullanması gereken olgularda ortadan kaldıracaktır. Hekime olgunun takibini kolaylaştıracak ve olguyu muhtemel ikinci operasyonlardan koruyacaktır.” açıklamasında bulundu.
TEDAVİ SONRASI TAKİP VE MUAYENELER NASIL OLMALI?
Takip muayeneleri ve testlerin tedavi sonrasında devam etmesi gerektiğini vurgulayan Jinekolojik Onkoloji Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Ateş Karateke açıklamasının devamında ise şu ifadeleri kullandı:
“Özellikle ilk beş yıl hastalığın devam edip etmediğinin veya nükslerin gelişip gelişmediğinin anlaşılacağı dönemdir. İlk beş yılda 4 ile 6 ay ara ile klinik muayene, kan tahlilleri ve her yıl mamografi veya meme MR’ı ile olgular takip edilmelidir. Ayrıca hastanın şikayetlerine bağlı olarak kemik sintigrafiler, akciğer tomografileri ve PET CT kontrolleri yapılır.
“VAKALARIN YÜZDE 60’INDA KOLDA LENFÖDEM GELİŞİMİ GÖRÜLEBİLİR”
Vakaların %60’ında kolda lenfödem gelişimi görülebilir. Kol egzersizleri ve kompresyon sağlayan kolluklar tavsiye edilir. Kolun travmalardan korunması önemlidir. Lenf ödemi gelişen olgularda, deneyimli bir fizyoterapi uzmanının rehberliğinde lenf ödem tedavisi alınmalıdır.
“MENAPOZA BAĞLI KEMİK ERİMESİ ERKEN YAŞTA BAŞLAYABİLİR”
Yine aynı şekilde kemoterapi ile veya ilaçlarla oluşan erken menopoza bağlı kemik erimesi erken yaşta başlayabilir. Ayrıca birçok olguda tedavi sonrası kullanılan tamoksifen ve aromotaz inhibitörleri kemik erimesini hızlandırır. Standart olarak günde 1200-1500 mg calcium ve günde 400-800İU vitamin D desteği verilmelidir. Kemik dansitesi ölçümleri takip amacıyla kullanılmalıdır. Kemik erimesi riski yüksek olan olgularda bisphosphonate tedavisi veya raloxifene kullanılabilir.
“TAMOKSİFEN BAĞLANTILI ANORMAL VAJİNAL KANAMA ÇOK DİKKATLİ ARAŞTIRILMALI”
Tamoksifenin rahim duvarına yani endometriuma olan östrojenik etkisi, 50 yaş ve üstü hanımlarda rahim kanser riskini 2-3 kat artırmaktadır. Bu sebeple tamoksifen kullanan olgularda anormal vajinal kanama çok dikkatli araştırılmalıdır. Tamoksifen kullanan olgularda transvajinal ultrasonografinin sınırlı bir rolü vardır. Çünkü artmış endometrial kalınlık ölçümleri ve polipler tamoksifene bağlı oluşan zararsız oluşumlardır. Hasta rahim kanaması geçirmişse azlığına çokluğuna bakılmaksızın endometriumda biopsi alınmalıdır. Bu sayede tamoksifen ile yan etki olarak oluşan rahim kanserine erken tanı konulabilir.
Yorum Yazın